Ölmemizi istiyordu hükümet, tabi yeri geldiğinde; artık mekanizmayı tökezletecek bir yaşa ulaştığımızda. Havadaki oksijenin azalmaması için daha az nefes alıp vermemiz gerektiğini ifade etti haber bültenleri aracılığıyla. Daha az yemeli daha az su içmeliydik. Daha çok minnet etmeliydik, bize nasıl yaşamamız gerektiğini öğrettiği için, su götürmez zekâdaki yöneticilere.
Daha az yürümemizi daha çok çalışmamızı istiyordu; bizi bizden daha çok seven hükümet. Böylelikle canımız sıkılmayacak ve artık canımıza tak etmiş yoksulluğumuzu bir çamur gibi yüzlerine fırlatamayacaktık. Çünkü karnımız doyar da düşünmeye başlarsak sorgulardık. Sorgularsak, tezatlıkları görürdük, yoksulluğumuzun uçurumundan yıldızları seyreder ve çıldırırdık. Sorumluları arardık ve canımız daha çok sıkılırdı; çünkü sorumlu olarak gördüğümüz kişilerde bizi sorumlu tutacaktı. “ Bu ne yaman çelişki” deyip arbede çıkaracaktık fakat ne gerek var! Unutmak için daha çok çalışıp yoksulluktan ölmek varken.
Sinirlenmemizi istemiyorlardı, bizi bizden daha çok sevenler. Bunun için din önderleri aracılığıyla kaderci anlayışlar aşılayıp, kaçınılmazlığın ve yaratıcının merhametinin bir parçası olduğumuzu kavramamızı sağlıyordu.
“ Peygamber de açlık sefalet çekti” diyor biri. Bir yaz sıcağında, villasındaki klimasının altında, birbiri ardınca yoksulluktan intihar eden insanların haberlerini izlediği ertesi günde.
Dalgakıranlara çarpan bir uğultu var etrafta, fırtına gibi. Sararan yapraklara benzeyen bir değişim ve bıkmış usanmış homurtuların yükselişleri var. Sanki koca bir fil ordusu geçmekte sağırlar memleketinden. Bir insan da dönüp bakmaz mı bu çıldırmışlığa.
Ne kadar da sevgi dolu ve bu sevgiyi dışına taşırmak adına yollar kateden bir güruh böyle. Niye böyle? Biz sevgiyi mi bilmiyorduk? Acaba hiç sevgi görmemiş bir toplum kendisine dayatılanın sevgi değil de bir işkence olduğunu ne zaman anlar? Belli ki siyasi yapıların bir aracı hâline gelen eğitim araçlarıyla değil. Kendi kendimize öğretmemiz gereken bir şey.
Bu sevgi görmemiş, medeniyet görmemiş, insani yaşamın ve özgürlük kavramının ne olduğunu bilmeyen bu topluma, bu topluluklara, kendimizde dahil olmak üzere saf eleştiri ile yaklaşmalıyız. Yeniden yapılandırmalıyız; komün bir şekilde, hiç bir ideolojiyi dayatmadan.
İşte bu yeni yol, işte bu yeni düzen....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder